- 11-03-2015
- 0 yorum
- 5359 okunma
Birleşmiş Milletlerin eski üst düzey yetkililerinden Richard Falk, Fars News’e verdiği demeçte; “Birleşmiş Milletler Amerikan sermayesine bağımlıdır… İran karşıtı yaptırımların hukuki ve ahlaki bir yeri yoktur.” dedi.
Richard Anderson Falk şunları söyledi: “Batı karşısındaki İran Devrimi’nin önemi göz önüne alındığında ve Ayetullah Humeyni’yi 2011 yılındaki ‘Arap Baharı’nın devrimci liderleri ile kıyasladığımızda onun kendi yolunda ne kadar da başarılı olduğunu ve tüm dış baskılara rağmen içeride istikrarı sağladığını daha iyi anlıyoruz.”
Richard Anderson Falk Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü, Amerika’nın Princeton Üniversitesi’nde Uluslararası Hukuk Profesörü ve savaş, insan hakları ve uluslararası hukuk alanında 40’a aşkın kitap yazarıdır ve eserleri dünyadaki hukukçular tarafından kaynak olarak gösterilmektedir.
Richard Anderson Falk özel bir röportajda, İsrail rejimini açıkça insan haklarını ihlal etmek ve savunmasız Filistin halkına karşı gelişmiş silah kullanmakla suçlayarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde şunları söylemişti: “Uluslararası hukuka göre, Gazze’de savaş suçu işlenmiştir.” Falk bu röportajından 3 ay önce, görevini yerine getirmek için İsrail’e gitti, fakat Siyonist yetkililer tarafından tutuklanarak bir gün sonra da sınır dışı edildi. O defalarca Amerika’nın Birleşmiş Milletler’deki Büyük Elçisi Suzan Rice ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon tarafından İsrail karşıtı tutumundan ötürü kınanmıştır ve bu durum halen de devam etmektedir.
Falk’ın 1979 yılında Neauphle-le-Chateau’da Rahmetli İmam Humeyni’nin huzuruna çıkıp onu desteklemesi Amerikalı yetkililer tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
Richard Falk 26 Mart 2008 yılından mayıs ayının 2014’üne kadar Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü olarak görev yaptı. Fars haber ajansından Seyit Rıza Piraste’nin Richard Falk ile yaptığı bu özel röportajın ayrıntılarını sizlere takdim ediyoruz:
İran’ın yüce İslam İnkılabı lideri İmam Humeyni ile dünyadaki diğer devrimci liderler arasındaki büyük fark nedir?
Ayetullah Humeyni devrimci hareketin liderliğini devraldı ve bu modern dünya için çok yeniydi ve nitekim bu devrim tamamen dinî öğretilere dayanmaktaydı. İran İnkılabı’nın İslamî bir kökü vardır ve bu benzeri durumlar karşısında ve aynı zamanda ulusallık ve vatanseverlikte de gözlemlenmektedir. Ben Ayetullah Humeyni ile görüşmemde onun “İran İnkılabından” daha çok ‘’İslamî İnkılap” üzerinde durması dikkatimi çekmişti. Ayetullah Humeyni Şah’tan sonraki dönemde de her türlü siyasî pozisyonu reddetmiş ve kendileri sadece dinî yaşamlarını sürdürmek istemiştir.
Ayetullah Humeyni büyük bir şahsiyetti. Batı karşısındaki İran devriminin önemi göz önüne alındığında ve Ayetullah Humeyni’yi 2011 yılındaki “Arap Baharı”nın devrimci liderleri ile kıyasladığımızda onun kendi yolunda ne kadar da başarılı olduğunu ve tüm dış baskılara rağmen içeride istikrarı sağladığını daha iyi anlıyoruz.
Amerika insan hakları alanında elverişsiz bir noktadadır, fakat ülkedeki hükümet yetkilileri bu konuyla ilgili olarak diğer ülkeleri kınamaktadırlar. Sizin bu konuyla ilgili görüşünüz nedir?
Evet, kesinlikle. Amerika her ne kadar kendisini “liberalizmin şampiyonu” olarak gösterse de “özgürlük ve insan haklarına uyma” konusuyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Guantanamo gibi işkence merkezlerinden Amerikan hükümeti sorumludur. Gerçi Obama döneminde belirtilen hususlarla ilgili bir takım adımlar atıldı, ancak insansız hava uçakları tarafından masum insanların öldürülmesi, uluslararası casusluk ve özel birlikler tarafından birçok yerde, içeride ve dışarıda yapılan operasyonlar (yüzden fazla vakıa) gibi diğer önemli konular insan hakları ihlali olarak açıkça gözlemlenmektedir.
Amerikan yargı sisteminin en büyük sorunu nedir?
Amerika’da yargı sistemiyle ilgili en büyük sorun, bu ülkedeki sağcı siyasetçilerin eline koz vermesidir ve bu, yargıçların giderek paranın, bazı siyasî partilerin ve medya kurumlarının hâkimiyetinde kalmalarına neden olmuştur. Ayrıca Amerikan jüri üyelerinin irticai tutumları ırkçılığın güçlenmesini sağlamıştır ve dolayısıyla bu çok üzücü bir durumdur. Nitekim bizler Amerikan polisi tarafından siyahîlere karşı uygulanan aşırı güç kullanımına şahit olmaktayız.
İsrail rejiminin uygulamaları hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
İsrail’in yaptıkları kamuoyunda hatta Amerika’da bile kendisine karşı olan düşmanca bakışların artmasına neden olmuştur. Tabi bunların kanıtı da vardır: Gazze’ye yapılan acımasız saldırılarda çoğunluğu kadın ve çocuk olan 2200’den fazla kişi hayatını kaybetti. İsrail’in İşgal altındaki Filistin topraklarında yerleşim yerleri inşa etmeyi ve Gazze kuşatmasını sürdürmesi ve ayrıca İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran’ın nükleer müzakerelerinin önüne taş koyarak İran karşıtlığına yönelik yıkıcı çabaları İsrail’in uluslararası hukuka başkaldırdığını göstermektedir. Öte yandan Netanyahu’nun Amerika’daki lobi oyunlarıyla bizim iç işlerimize de karıştığını ve Ortadoğu’nun kitle imha silahlarından arındırılmış bir bölge olmasını engellemek için çabaladığının da altını ayrıca çizmem gerekiyor. Bu olayların yanı sıra ayrıca işgal altındaki Filistin topraklarındaki Filistin halkının haklarının görmezden gelinmesi hususu da vardır.
“Yaptırımların” Amerika ve Batı müttefiklerinin hizmetinde kullanılan bir araç olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bana göre, yaptırımların bir baskı aracı olarak kullanılması etik açıdan yanlıştır. Bu yaptırımlar yalnızca İran halkını hedef almıştır ve uluslararası hukuk ve ahlak açısından da hiçbir yeri yoktur. Yaptırımların hızla çözülmesi gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler Örgütü’ne hâkim olan atmosfer ve Amerika ve müttefiklerinin bu kurumun kararlarına yönelik olan baskısı hakkındaki görüşleriniz nedir?
Bu kurumun aldığı kararlar elbette kapalı kapılar ardındadır. Birleşmiş Milletler Örgütü dış baskılara karşı savunmasızdır, zira Amerikan sermayesine şiddetle bağımlıdır. Bu durum İsrail Filistin çatışmasına da zarar vermiştir. Bu soruna İran’a karşı uygulanan yaptırımlarda şahit olduk ve İran çeşitli yasadışı ve hukuksuz yaptırımlarla karşı karşıya kaldı.
Batı ve özellikle Amerika ile İran arasındaki olası bir nükleer anlaşma hakkındaki tahminleriniz nelerdir? Sizce Washington kaybettiği gücünü İran’da yeniden canlandırmanın peşinde midir?
Nükleer anlaşma Tahran’ın Batı ile ve özellikle de Amerika’yla ilişkileri normalleştirmesine yol açacaktır. Amerikan’ın geçmişte İran’a müdahale çabalarını dikkate alacak olursak eğer, İran’ın toplumunuzun yolunu hızla açmak için dikkatli olması gerekli ve akıllıcadır. Tabi Suudi Arabistan ve İsrail İran’ı bölgeden izole etmek için boş durmayacaktır ve nitekim bu uğurda ellerinden geleni yapmak için azami çaba harcayacaklarını da hatırlatmak gerekir.
Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz ve eğer ilave etmek istediğiniz bir şey varsa buyurun lütfen.
Obama başkanlığı döneminin kalan 2 yılı Tahran ve Washington arasındaki ilişkileri geliştirmek için iyi bir fırsat sağladı. Ben 2016 başkanlık seçimlerinde müdahaleci bir dış politikaya tanıklık etmekten ve Washington’un İran karşısındaki yaklaşımının İsrail’in istekleri ve baskılarının etkisinde kalmasından korkuyorum. Ülkemizde güvenli bir Ortadoğu ve İran’la dostluk kurulmasını isteyen insanlar vardır.
intizar.web.tr
-
Mısır, İkinci Bir Karara Kadar Rafah Kapısı'nı Yeniden Kapattı
-
"Filistin'in Zeytini" Filmi, Şehit Bakan Ziyad Ebu Ayn'ın Hayatını Anlatıyor
-
Suudi Arabistan ve İsrail İran’ı bölgeden izole etmek için boş durmayacaktır
-
El-Hayat: İslami Cihad'ın Girişimleriyle Mısır-Hamas İlişkileri
-
İsrail Güvenlik Şirketlerinin Körfez Ülkelerine Nüfuz Ettiği Ortaya Çıktı (Özel Haber)
-
Filistinlilerin hazırladığı bu çizgi film çok konuşulacak! (Video)
KÜNYE I REKLAM I İLETİŞİM I SİTENE EKLE
Yasal uyarı : Sitemizdeki tüm yazı, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır. © 2015